Gezi Yazısı Örnekleri – Kısa ve Uzun Gezi Yazıları

Gezi yazısı, diğer adıyla ‘’seyahatname’’, herhangi bir kişinin, gezip gördüğü yerleri edebi bir üslupla ve okuyucuda heyecan yaratacak, o yeri gezip görme isteği uyandıracak şekilde anlattığı yazı türüdür.

Gezi Yazısı Örnekleri

Aşağıda çeşitli yerlerle ilgili kısa ve uzun gezi yazısı örnekleri verilmiştir. Verdiğimiz gezi yazılarını inceleyerek, bir gezi yazısının nasıl yazılması gerektiği ile ilgili fikir sahibi olabilirsiniz.

Nemrut Dağı Gezisi

Gezi Yazısı Örnekleri ilk durağımız Adıyaman Nemrut: Dünyanın sekizinci harikası olarak anılan Nemrut Dağını çok duymuştum; ama doğrusu gidip gezme fırsatını bir türlü bulamamıştım. İş yerimden aldığım bir haftalık tatilimi ailemle birlikte değerlendirmenin güzel bir fikir olacağını düşündüm ve iyi bir Nemrut gezisi yapabileceğimize karar verdim.Nihayet Ankara’dan yola çıktık ve aslında Adıyaman iline bağlı olan Nemrut Dağına Malatya’dan gitmenin daha kolay olacağını öğrendik. Malatya’ya vardığımızda ilk işimiz konaklayabileceğimiz bir otel bularak üzerimizdeki yorgunluk ve uykusuzluğu atmak oldu.

Ertesi gün öğlen saatlerine doğru Nemrut Dağı’na gitmek üzere kendi arabamızla yola çıktık. Yolda farklı yerlerde küçük molalar verdik. Karşılaştığımız yaylalar gerçekten konaklamaya değerdi. Bu gibi çeşmelerini de unutmamak gerek tabii. Yaklaşık iki saat süren bir yolculuktan sonra Nemrut’a vardık Tek otel olan Güneş Otel’e yerleştik. Akşam saat 6’da dolmuşla zirveye çıkacağımızı öğrendik.

Etrafı biraz ezdikten sonra, dinlenmeye çekildik. Saati geldiğinde de zirveye çıktık. Nemrut’taki heykeller gerçekten görülmeye değerdi. Binlerce yıllık heykellerin bu dağ zirvesine nasıl çıkarıldığına akıl sır erdiremedik doğrusu. Güneş batımını bekledik. Güneş gerçekten çok güzel bir şekilde batıyordu burada. Ufuk, kıpkızıl bir hal almıştı. Ancak öğrendiğimiz kadarıyla asıl güzelliği sabah güneşin doğuşunda görecekmişiz. Güneş battıktan sonra dolmuşumuza geçtik ve otele indik. Akşam yemeği, çay derken gece geç saatleri buldu. Sabah erken saatlerde uyanacağımız için hepimiz erkenden yataklarımıza geçtik.

Güneş doğmadan yarım saat önce hepimiz uyanıp dolmuşumuza geçtik. Temmuzun ortaları olmasına rağmen hepimiz montlarımızı giymiştik. Buna rağmen fena halde üşüyorduk. Ama zirveye çıkıp da güneşin doğuşunu gördüğümüzde her şeye değdiğini düşündük. Böyle bir güneş doğuşunu hiçbir yerde görmemiştim ve doğrusu görebileceğimi de düşünmüyorum. Bu doğa harikasını hepinizin gezip görmesini şiddetle tavsiye ederim.

Adıyaman Gezisi

Gezi Yazısı Örnekleri: Adıyaman ismini belki de çoğunuz çok az duymuşsunuzdur. Ancak bu şehrimizi gezip gördüğünüzde nasıl olur da daha önce duymadım deyip çok şaşıracaksınız. Zira Adıyaman, öyle tarihi güzelliklere sahip ki bu ülkede yaşayan herkesin buraları muhakkak gezmesi gerekir. Doğrusu ben de bir İzmirli olarak bu ili pek duymamıştım. Bir iş arkadaşımın tavsiyesi ve sunduğu imkânlarla buraya bir gezi düzenleme fırsatı buldum. İyi ki de bulmuşum. Zira gezilesi o kadar çok yeri varmış ki anlatamam.

Yolda verdiğimiz kısa molalarla birlikte uzun bir yolculuktan sonra Adıyaman’a varmıştık. Yolculuğun sonu sabah saatlerine denk gelmişti. O kadar yorgunluk ve uykusuzluğa rağmen hepimizin tercihi zaman kaybetmeden gezmekten yana olmuştu. Güzel bir kahvaltıdan sonra ilk durağımız olan Perre Antik Kent’e, diğer adıyla Pirin Mağaralarına uğradık. Bu antik kent, insanlığın ilk yerleşim merkezlerinden ve zamanının en büyük kentlerinden birisiymiş. Öyle bir kent ki evlerin, yapıların, mezarların tamamı kayalar yontularak yapılmış.

Kocaman bir tepe düşünün ki tamamı kayadan oluşuyor ve tüm bu kaya yontularak evler, ahırlar, anıt mezarlar yapılmış. Kent belki binlerce yıl toprak altında gizlenmiş. Sonradan kazılan toprak altından yüzlerce ev çıkmış. Senelerdir burada çalışılmasına rağmen kent tamamen gün yüzüne çıkarılmış değil. Güzel bir gezi ve fotoğraf çekiminden sonra Adıyaman’ın Kâhta ilçesine doğru hareket ettik.

Kâhta, tarihi kalıntılar açısından Türkiye’nin en zengin ilçelerinden birisi. Burada Milattan Önceden kalma yapıtlar bile var. Kâhta ilçe merkezinde yaptığımız kısa bir gezintiden sonra kuzeye doğru yol aldık. Diyarbakır’a giden yol üzerinden 7-8 km sonra Karakuş Tepesi’ne vardık. Bu tepede büyük taşların üst üste konulması ile oluşturulan ve çeşitli medeniyetlere ait olan büyük burçlar bulunmakta. Tepenin her bir köşesinde bir burç bulunmakta ve her bir burç, bir medeniyeti temsil etmektedir.

Sonraki durağımız Cendere Köprüsü oldu. Cendere Köprüsü Milattan önce yapılan ve taşların dışında hiç malzeme kullanılmayan bir köprü. Tamamen taşların sıkıştırılması yolu ile yapılmış bir köprü. Taşıt trafiğine kapatılmış ama hala dimdik ayakta.

Eski Kâhta Kalesi (Yeni Kale), Arsemia, Değirmenbaşı gezisinden sonra o günkü gezimize son vererek Kâhta ilçe merkezinde bulunan otelimizde dinlenmeye çekildik.  Yukarıda da belirttiğim gibi buraları mutlaka gezip görmeniz lazım. Yoksa çok şey kaybetmiş olursunuz, benden söylemesi.

Ayder Yaylası Gezi Yazısı

Ayder yaylası gezi yazısı örneği
Ayder yaylası gezi yazısı örneği
Ayder yaylası gezi yazısı örneği
Ayder yaylası gezi yazısı örneği

Gezi Yazısı Örnekleri : Daha önce kaç yayla gördünüz bilmiyorum; fakat benim şimdiye kadar gördüğüm en güzel, en şirin yaylalardan bir tanesi Ayder Yaylası idi. Ayder Yaylası, Rize ilimizin Çamlıhemşin ilçesine bağlı ve bu ilçeye yaklaşık 20 km mesafede duruyor. Ayder Yaylası’ndan sonra başka yaylalara ve sonunda Kaçkar Dağları’na çıkmak mümkün.

Çamlıhemşin’den çıkıp Ayder’e doğru yol aldığınızda, aslında yokuş çıktığınız yol, size iniş gibi geliyor ve arabanın neden bu kadar zorlandığını merak ediyorsunuz. Hatta, arabaya hararet yaptırmanız bile mümkün. Tabii, sürücünüz, eşim gibi sabırsız ve bir an önce yaylaya çıkmak isteyen biri ise. Yaylaya giriş yaptığınızda, önce sizi sağlı sollu imar edilmiş otel, pansiyon ve benzeri yapılar karşılıyor. Uzun bir yol boyunca da bu durum devam ediyor.

Sağ ve solunuzdaki dağlara/yamaçlara baktığınızda, dağların doruklarından aşağılara inen şelalemvari sür köpüğü derecikleri izlemeye doyamazsınız. Hatıra kalsın diye alabileceğiniz hediyelik eşyalar veya organik olarak yetiştirilen çeşitli tarım ürünleri, süt ve arı ürünlerini rahatça bulabilirsiniz. Buranın tadını çıkardıktan sonra, Kaçkarlara devam eden yoldan yürüyerek trekking yapabilir, metrelerce yükseklikteki ağaçlara konuşlandırılmış arı kovanları görebilir, yol boyu küçük çeşmelerden buz gibi sular içebilir ve en güzeli de o bal gibi böğürtlerden tadabilirsiniz. Nihayetinde özellikle ben ve kızım için de en güzel şey bu böğürtlenlerdi.

Yaklaşık yarım saat kadar yürüdükten sonra bu yolun bitmeyeceğini anladık. geri dönüp araba ile çıkmak istedik; fakat danıştıklarımız, bizim arabanın Yukarı Kavrun Yaylası’na çıkamayacağını söyledi. Biz de arabamızı park edip, Ayder-Yukarı Kavrun arasında çalışan bir dolmuşa binerek bu muntazam yaylanın yolunu tuttuk. Ben Ayder’e eşim ise Yukarı Kavrun’a bayıldık adeta. Yalnız Yukarı Kavrun’a çıktığımızda her taraf sis içindeydi ve hiçbir yeri göremiyordum. Fakat ansızın bir şeyler oldu ve tüm o sis yığınları 1-2 dakika içerisinde dağıldı ve yerini güneşe bıraktı. Sisten sonra karşılaştığımız manzara cenneti andırır nitelikteydi. Fakat ciddi manada çok soğuktu. Bizler ise valizlerimizi Ayder’de bırakıp gelmiştik ve ne yazık ki orada konaklamadan aynı dolmuşla geri geldik.

Şayet Rize’nin yaylalarını gezmediyseniz, muhakkak gezin. Size katacağı çok şey olacağından asla şüpheniz olmasın. Bir sonraki tatilimde de o yaylalara çıkmak için ailece can atıyoruz.

Diğer Gezi Yazısı Örnekleri

Aşağıdaki bağlantılar üzerinden sitemizde yer alan Hasankeyf, Elazığ, Şanlıurfa, Ayder yaylası, ile ilgili diğer gezi yazısı örneklerine erişim sağlayabilirsiniz.

1 – Hasankeyf Gezi Yazısı
2 – Elazığ Gezi Yazısı
3 – Şanlıurfa Gezi Yazısı
4 – Ayder Yaylası ile İlgili Gezi Yazısı

Gezi Yazısı Örnekleri konumuza düşüncelerinizi yorumlar bölümünden paylaşabilirsiniz. Gezi Yazısı Örnekleri isimli yazımızı okuduğunuz için teşekkür ederiz.


“Gezi Yazısı Örnekleri – Kısa ve Uzun Gezi Yazıları” üzerine bir yorum

  1. Elazığ Gezi Yazısı Örneği

    HER YÖNÜ İLE ELAZIĞ: Doğu Anadolu Bölgesi’nin en güzel illerinden, hatta belki de en güzel ili olan, Elazığ’ı çok duymuştum; ancak bir türlü gezip görme fırsatı bulamamıştık. Elazığ, halamın da gelin gittiği ve 16 yıldır orada yaşadığı bir ildi. Babam, seyrek de olsa halamı ziyarete gider; ancak beni yanında götürmezdi. Nihayet geçen ay, Elazığ’a gideceğini, istiyorsa benim de onunla gidebileceğimi söyledi. Zaten çok merak ettiğim bir ilimizdi ve teklifini çok büyük sevinç ve heyecanla kabul ettim.

    Yolculuğumuz, cuma günü akşam, yani üç gün sonra başlayacaktı. Babam öğretmen olduğu için cuma günü de okula gidecek, ders çıkışı gelip yemeğini yiyip hazırlandıktan sonra da çıkacaktık. Nihayet cuma günü geldi ve saat 22:30’da kalkacak olan otobüsümüze binmek için otogarın yolunu tuttuk. Annem, yolda yememiz için bir şeyler hazırlamıştı. Heyecanla geçen otobüs yolculuğumda, otobüsün mola verdiği yerlerde ben de annemin hazırladığı bu nefis böreklerden yiyordum. Tabii babamla beraber…

    Nihayet Elazığ’a varmıştık. Eniştem arabası ile Elazığ otogarına gelip bizi aldı ve eve geçtik. Halam, yorgunluğumuzu alması için hemen bir kahve pişirdi, içtik. Biraz muhabbetten sonra da akşam yemeğini hazırlamak üzere mutfağa geçti ve yemekten sonra da dinlenmek üzere herkes kendi odasına geçti. Eniştem, pazar günü beni gezdirmek için söz vermişti. Sabah olmasını dört gözle bekliyordum. Yolculuk boyunca hiç uyumadığım için hemen de dalıvermiştim; aksi halde heyecandan sabaha kadar gözüme uyku girmezdi.

    Nihayet sabah oldu ve erken bir saatte uyanıp kahvaltımızı yaptık. Eniştem, gezi programını yapmıştı bile. Önce Sivrice ilçesinde bulunan Hazar Gölü’ne, oradan geri dönüp Keban ilçesine gidecek ve dönüşte de Harput’a çıkacaktık.

    Sivrice’ye doğru yol almaya başladık. Yaklaşık yarım saat sonra, Türkiye’nin en derin gölü özelliğine sahip olan Hazar Gölü kıyısına vardık. Bir doğu ilinde bir plaj olacağını tahmin etmezdim doğrusu. Biraz bakımsız da olsa büyük bir plaj vardı bu göl kıyısında. Hemen etrafında da piknik yerleri, restoranlar ve tatil için kiralanan evler vardı. Bir süre bu güzellikleri izleyip kıyıda dolaştıktan sonra Sivrice ilçe merkezine küçük bir yerdi zaten. Ama o büyük caminin avlusundan göl manzarasını seyretmek harikaydı.

    Zamanımız kısıtlı olduğu için çok duramadık. Keban ilçesi ve Keban Barajına gitmek üzere yola koyulduk. Oraya varmak da yaklaşık bir saat sürdü. Önce Çırçır Şelalesi dedikleri yerde bir restoranda balık yedik, daha sonra kalkıp Keban Barajı’nın ağzına gittik. Böyle devasa bir barajı da ilk defa görmüştüm doğrusu.

    Burada da yeterince gezdikten sonra güneşin batışını izlemek üzere Harput’a çıktık. Güneşin batışını ve şehri tepeden izledikten sonra da eve geçtik.

    Yanıtla

Yorum yapın