Nazım Hikmet Hayatı ve Eserleri

ÖZET
Kısaca Hayatı
Tam adı Nazım Hikmet Ran olan Türk şair, oyun yazarı, romancı, anı yazarıdır. 15 Ocak 1902 yılında doğmuştur. Romantik devrimci ve romantik komünist olarak tanımlanan şairimizdir. Siyasi görüş ve düşünceleri yüzünden defalarca tutuklanmıştır. Yetişkinlik hayatının büyük bir bölümünü hapishanede ve sürgünde geçirmiştir. Birçok şiiri bulunmaktadır. Hatta dünyaya da yayılmıştır. Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiştir. Aynı zamanda eserleri birçok ödül almıştır. Yasaklı olmasına karşın Orhan Selim, Ahmet Oğuz, Mümtaz Er gibi isimlerin adlarını kullanmıştır.
Türkiye’de serbest nazımı ilk defa kullanan kişidir. Aynı zamanda çağdaş Türk şiirinin en önemli isimleri arasındadır. Dünyada 20. Yüzyılın en gözde şairleri arasında gösterilmiştir. Hayatı boyunca yazdığı birçok şiiri yasaklanmış ve bu yüzden birçok davaya maruz kalmıştır. 12 yılı aşkın süre Anadolu’nun çeşitli yerlerinde hapishaneyatmıştır. 1951 yılında ise Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır. 5 Ocak 2009 yılında bu işlem iptal edilmiştir.
UZUN
Eserleri
Şiir: Memleketimden İnsan Manzaraları, Mavi Liman, Gece Gelen telgraf, Yatar Bursa Kalesinde, Benerci Kendini Neden Öldürdü
Tiyatro: Ocak Başında Kafatası, Bir Ölü Evi, Bu Bir Rüyadır, Evler Yıkılınca
Roman: Yeşil Elmalar, Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, Kan Konuşmaz
Nazım Hikmet Hayatı Uzun
15 Ocak 1902 yılında Selanik’te doğmuştur. İlk şiirini yazdığı zaman daha 11 yaşındaydı. İlk şiiri olan Feryad-ı Vatan’ı 3 Temmuz 1913 yılında yazmıştır. Aynı yıl ise Mekteb-i Sultani ortaokuluna başlamıştır. Daha sonrasında ise yazdığı bir denizcilik şiiri sayesinde Bahriye Mektebine alınır. 1918 yılında yirmi altı kişi içerisinden altıncı olarak mezun olur. Mezun olduktan sonra dönemin okul gemisi olan Hamidiye gemisinde stajyer olarak görev yapmaktadır. Sinirli tavırları ve aşırıya kaçan halleri yüzünden ordu ile ilişkisi kesilir.
Milli Mücadeleye katılmak için arkadaşlarıyla birlikte ailesinden habersiz Anadolu’ya gider. Bolu’da bir süre öğretmenlik yapmıştır. 1921 yılında Moskova’da komünizm ile tanışmıştır. 1924 yılında Moskova’da ilk şiir kitabını yayımladı. Aynı yıl Türkiye’ye dönerek Aydınlık Dergisinde çalışmaya başlamıştır. Dergide yayınlanan şiir ve yazılarından ötürü 5 yıl hapsi istenince tekrar Moskova’ya döner. Af Kanunu çıkar ve Türkiye’ye geri döner. 1938 yılında 28 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. 12 yıl hapis yatmıştır. Öldürüleceği endişesiyle Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliğine kaçar. 25 Temmuz 1951 yılında Türk vatandaşlığından atılır. Polonya vatandaşlığına geçerek Borzecki soyadını alır. 3 Haziran 1963 yılında ise kalp krizi nedeni ile hayatını kaybeder. Mezarı Moskova’da bulunmaktadır.
Nazım Hikmet Edebi Kişiliği
Nazım Hikmet hece veznesiyle yazdığı ilk şiirlerini Yeni Mecmua, Ümit, İnci, Celal Sahir’in çıkardığı Birinci Kitap İkinci Kitap gibi dergilerde yayımlamıştır. Serbest nazım ölçüsünün ve toplum şiirinin öncüsü olarak görülmektedir. Bu sayede de çok fazla şairi etkilemiştir. Fütürist akımının Türk edebiyatındaki temsilcisidir. Aynı zamanda siyasi görüşlerini yazdığı şiirler ile göstermekteydi. Bunun için şiirlerini bir araç olarak kullanmıştır. Hece ve aruz ölçüsünü kullanarak özgün şiirler yazmıştır. Yazdığı şiirlerde uyaklara rastlamak mümkündür. Ancak ölçüsüz şiirler yazmıştır. Ayrıca nazım Hikmet’in yazdığı birçok şiir bestelenerek şarkı haline getirilmiştir. 

 

Nazım Hikmet Ran Kimdir Hayatı Uzun

1902 yılında Selanik’te doğan Nazım Hikmet Ran, dünyaca tanınmış bir sanatçıdır. Şair ve yazar unvanı ile bilinmektedir. En çok şair yönü hakimdir eserlerinde. Kimi zaman da “Mavi Gözlü Dev” ve “Güzel Yüzlü Şair” gibi takma adlarla anılmıştır. Edebiyat tarihinin altın şairi de diyebiliriz. Birçok türde eserler vermiştir fakat ağırlıklı olarak şiirleri ile tanırız onu. Siyasi düşüncelerinden dolayı defalarca sürgün yemiş, 11 ayrı davada yargılanmıştır. Hayatının büyük bir bölümü cezaevlerinde geçti. 1951 yılında Türkiye’yi terk etti. Bunun üzerine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmıştır. Vatandaşlığının geri verilmesi ise ölümünden tam 46 yıl sonra sonra 5 Ocak 2009 yılında gerçekleşmiştir. 1963 yılında ise kalp krizi geçirdi ve hayata veda etti. Mezarı Rusya’nın Moskova şehrindedir. Uluslararası alanda tanınmış ve birçok insanın sevgisini, saygısını kazanmıştır.

Çocukluk ve Gençlik Yılları

15 Ocak 1902 yılında Selanik’te dünyaya geldi. Babasının işinden dolayı birçok farklı şehre gitti. O dönemlerde ise çocukluk durağı İstanbul oldu. Nazım Hikmet ilköğretimi Göztepe Taş Mektebinde bitirdi. İlk şiirini 11 yaşında yazdı bu eser Feryad-ı Vatan’dır. Ortaokulu Mekteb-i Sultanide okudu. Sonrasında okul pahalı olduğu için Nişantaşı Sultanisine geçti. 1915 yılında Cemal Paşa vesilesiyle Heybeliada Bahriye Mektebine girdi. Askerliği çok sevse ve saygı duysa da onun ait olduğu yer Bahriye değildi. Sık sık okulun yakınlarındaki pastaneye gider, saman kağıtlarına şiirler ve yazılar yazardı. Okulunu başarı ile tamamlayan Nazım öğretmenleri arasında zeki ve efendi tavırlarıyla âhlakı güzel çocuk olarak bilinirdi. Mezun olduktan sonra okulun gemisine güverte stajyer subayı olarak atandı. Fakat zatülcenp hastalığına yakalanması ile beraber askerlikten çürüğe çıkarılması kararı verilmiştir. Nazım’ın gençlik yılları Milli Mücadele Döneminin başladığı yıllardır. 19 yaşında iken Kurtuluş Savaşına katılmak için ailesine haber vermeden arkadaşıyla beraber Anadolu’ya geçti. Zorlu bir yolculuğun ardından Ankara’ya vardı. Fakat cepheye gönderilmedi. Tedrisat-ı Taliye Müdürünün yardımıyla Bolu’da öğretmenliğe atandı. Fakat burada farklı görüşlerden ötürü birtakım sıkıntılar yaşadı ve güvenlik için 1921 yılında Bolu’dan ayrıldı. Daha sonra Batum’a gitti ve bir süre burada yaşadı. Sonrasında da savaşa birlikte gittiği Vâlâ Nureddin ve Batum’da tanıştığı iki arkadaşı ( Emre ve Aydemir ) ile birlikte 1922’de Moskova’ya geçmiştir. Moskova’da 6 yıl kaldı. Bu süreçte Türkiye Komünist Partisinin üyesi oldu. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesinde Felsefe, Siyasal Bilimler ve İktisat bölümlerini okudu.

Siyasi Hayatı ve Hapis Yılları

1924 yılında mezun olunca Türkiye’ye geldi fakat burada sadece 7 ay kalabildi. 1925 yılında Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarıldı. Sosyalist, liberal ve muhalif kuruluşlar, tüm yayın organları kapatıldı. O dönem birçok yazar tutuklandı. Nazım Hikmet aranmasına rağmen bulunamadı ve 12 Ağustos 1925 yılında gizli komünist partisi üyeliği gerekçe gösterilerek 15 yıl kürek mâhkumiyeti verildi. Ay sonu ise gizlice İstanbul’a geldi, annesinin yanına uğradı. Ve dönemin TKP lideri Şefik Hüsnü ile beraber yurt dışına çıkmıştır. Ve yeniden Moskova’ya döndü. Daha sonra 1 Mart 1926 yılında kabul edilen Türk Ceza Kanunu yasası ile beraber 15 yıllık cezası 1 yıla düştü. Bu nedenle Nazım tekrardan Türkiye’ye dönmek istedi. Birkaç kez Türkiye Büyükelçiliğine başvursa da olumlu sonuç alamadı. Sahte pasaportla geçmeye karar verdi fakat Hopa’da yakalanıp iki ay tutuklu kaldı. Sonunda birçok şehrin ardından Ankara’ya sevk edildi ve sahte pasaport kullanmaktan 3 ay hapis cezası verildi. Yalnız tutukluluk süresi, mahkûmiyet süresini aştığı için burada serbest bırakıldı.

1929 yılında Resimli Ay dergisi bünyesinde çalışmaya başladı. Burada birçok ünlüyle tanışma ve çalışma fırsatı oldu. Peyami Safa, Cemal Reşit Rey, Muhsin Ertuğrul gibi. Nazım Hikmet kısa sürede tüm ülke tarafından tanınan, benimsenen şair ve düşünce adamı olmuştu. Daha sonra tekrardan ordu içinde komünizm propagandası ve kışkırtma yaptığı gerekçesiyle 17 Ocak 1938 yılında gözaltına alınmış ve Ankara’ya sevk edilmiştir.

Harp Okulu Komutanlık Askeri Mahkemesinde ise “askeri bireyleri üstlerine karşı kışkırtmak” ifadesiyle yargılandı. 29 Mart 1938’de ise 15 yıl ağır hapsine ve ömür boyu kamu hizmetlerinden men edilmesine hüküm verildi. Aynı dönem ağustos ayında 1938 Donanma Davasında “donanmayı isyana teşvik” suçundan yargılanarak herhangi bir kanıt veya tanık bulunmamasına rağmen 20 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Bu nedenle birtakım indirimler de dahil olmak üzere toplamda 28 yıl 4 ay hapis cezası olmuş oldu. Cezaevinde yazar Kemal Tahir’le mektuplaşarak iletişimi koparmadı. Daha sonra Bursa Cezaevine nakledildiğinde ise Orhan Kemal ve Balaban ile birlikte kaldı. Nazım Hikmet edebi çalışmalarını bırakmadı ve yazmaya, üretmeye devam etti. Birçok türde yüzlerce eser üretti. Memleketimden İnsan Manzaraları, Sabahat, Rubailer gibi birçok önemli eserini burada yazdı. Nazım Hikmet hapiste olduğu bu zorlu süreçte defalarca kez kendini aklama girişimlerinde bulundu. Suçsuzluğunu ispat etmek için çok çabalamıştır. “Türk inkılabına and içerim ki suçsuzum, adalet istiyorum” tarzında bir yığın dilekçe ile gerekli yerlere başvursa da olumlu yanıt alamamıştır.

İlerleyen yıllarda Vatan Gazetesinin sahibi ve yazarı Ahmet Emin Yalman, Nazım Hikmet için özgürlük kampanyası başlattığında takvimler 1949 senesini gösteriyordu. Ahmet Emin Yalman’ın “Tevfik ve Nazım Hikmet” yazısını gazetede yayınlaması büyük yankı uyandırdı. Avukatların ve diğer önemli kişilerin çabasıyla, Nazım Hikmet’in hapiste olmasının adli bir hata olduğu kanısı halkın çoğunluğu tarafından kabul edilmişti. Dönemin en ünlü yazarları, şairleri ve sanat camiası Nazım için seferber olmuştur.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye toplu bir şekilde imzalı dilekçeler göndererek ellerinden geleni yapmışlardır.

Bu isimlerden sadece birkaçıdır. Bunun yanı sıra yurt dışından da çok fazla insan Mavi Gözlü Dev için harekete geçmiştir. Bunlardan biri de Paris’te kurulan Nazım Hikmet’i Kurtarma ve Yapıtlarını Yayma Komitesi oldu. Ünlü ressam Picasso ve Albert Camus gibi değerli isimler çok fazla destek olmuşlardır. Çünkü o artık tüm dünya tarafından tanınan ve birçoğu tarafından da sevilen bir şair olmuştur.

Ayrıca Birleşmiş Milletler de Türkiye’nin bakanlarına Nazım’ın serbest bırakılması için mektuplar göndermiştir. Fakat tüm bunlara rağmen iktidar olumlu bir girişimde bulunmamış ve beklenen af kanunu çıkmamıştır. Tutsaklığa daha fazla dayanamayan Nazım Hikmet 1950 yılında ölüm orucuna başladı. Bu halkı harekete geçirdi ve yeniden imza kampanyaları yapıldı, adına dergiler, yayınlar çıkarıldı. Arkasından Melih Cevdet, Orhan Veli ve Nazım Hikmet’in annesi de bu greve dahil olmuştur. Ve en sonunda artık af çıkarılmıştır. Resmi Gazete’de 14 Temmuz’da af kanunu yayınlanır ve 15 Temmuz 1950 yılında Nazım Hikmet artık esaretten kurtulmuştur.

Türkiye’den Ayrılışı

Nazım Hikmet hayatı boyunca esirliğine rağmen birçok başarıya imza atmış ve gönülleri fethetmeyi başarmıştır. 22 Kasım 1950 tarihinde Dünya Barış Konseyi öncülüğünde ve Picasso, Neruda gibi isimler eşliğinde kendisine Uluslararası Barış Ödülü takdim edildi. Fakat kendisi o dönem bu törene katılamadığı için onun adına ödül konuşmasını yapan isim Pablo Neruda oldu. Nazım Hikmet özgürlüğüne kavuştuktan sonra hastalığından ve düzenli gelir elde edememesinden ötürü sıkıntılar yaşamıştır. Ve en önemlisi ise yasal olarak herhangi bir sebep belirtilmediği hâlde askere çağrılmıştır. Fakat yıllar önce Bahriye’den mezun olduğunda yakalandığı hastalıktan dolayı askerlikten çürüğe alınmıştı. Hapis yıllarında da genel sağlık durumu kötüleşmişti. Bu parçaları birleştirince öldürülmek istendiğinden şüphelendi. Bunun üzerine Rusya’ya gitmeye karar verdi. Uluslararası Barış Ödülünden kazandığı paranın bir miktarını harcamış ve bir sürat motoru almıştı. Bu motorla İstanbul üzerinden Karadeniz’e geçmiş, oradan da Moskova’ya ulaşmıştır. Ve o günden sonra Güzel Yüzlü Şair bir daha ülkesine ayak basamadı.

Vatanına, milletine, en çok da memleketine bağlı olan Nazım bu toprakları artık sadece göklerden izleyebilmiştir. Sık sık Türkiye üzerinden geçmiş, yalnızca uzaklardan bakabilmiş bu topraklara. Zira onun için yazılmış hazin bir son vardı. 1951 yılında pasaportsuz ülkeden çıktığı ve hükumeti kötüleyerek komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle Bakanlar Kurulu bir kararname çıkarır. Bu kararnameye göre Nazım Hikmet Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığından çıkarılmıştır. Bu olayın sonrasında Nazım Hikmet şu açıklama yapar: “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından –hey gidi dünya– çıkarılmışım. Beni Türklükten, halkımın evladı olmaktan, milletime ölümsüz bağlı bulunmaktan kimse, hiçbir kuvvet çıkaramaz, ayıramaz.”

Edebi Hayatı

Nazım Hikmet’in şiir yazmaya başlaması Cumhuriyet yılları öncesine kadar gitmektedir.
Ölçülü ve uyaklı şiirleri bulunmaktadır. Fakat sonrasında serbest ölçü kullanmaya başlamış ve ağırlığını bu ölçüye vermiştir. Türk şiirine ve edebiyat dünyasına yepyeni temeller atmış, birçok şaire öncülük etmiştir. Şiirlerinde özgünlüğe ve özgürlüğe önem vermiştir. Etkili ve başarılı bir üslubu bulunmaktadır. Fütürizm akımı ilgisini çekmiştir ve eserlerinde de bunun izleri görünür. Toplumcu gerçekçi şiire çok fazla önem vermiştir ve yolunu bu yönde çizmiştir.

Şiirlerinde divan ve halk şiiri izlerinin çağdaş bir biçimde karıştığını görmemiz mümkündür. Sadece şiir değil birçok türde eserler vermiştir. Edebi hayatı boyunca eserleriyle birçok başarıya imza atmıştır. Özelikle de cezaevi yıllarında hiç durmadan yazmış, hiçbir zaman yazmaktan ve okumaktan kendini alıkoymamıştır. Eserleri 50’yi aşkın dile çevrilmiştir. O Türk ve dünya edebiyatına adını duyuran, geleceğe kök salacak eserler bırakan nadir şair ve yazarlardan biridir. Nazım Hikmet demek şiir demektir. Nazım Hikmet demek edebiyatın filizlenen çiçekleri demektir…

Kişisel Hayatı

Nazım Hikmet’in ilk eşi Nüzhet Hanım’dır. 1922 yılında evlendiler. 1923 yılında Nüzhet Hanım hastalandı ve 1 yıl sonra Nüzhet Hanım’ın ısrarı üzerine anlaşmalı olarak boşandılar.
Daha sonra 1926 yılında Moskova’da tanıştığı Lena ile evlendi. Fakat Lena kendisiyle Türkiye’ye dönemedi ve bu yüzden ayrılmak durumunda kaldılar.
1930 yılında ise kız kardeşinin arkadaşı olan Piraye ile karşılaştı ve 2 yıl sonra nişanlandılar. 1935 yılında evlendiği Piraye ile dillere destan olacak bir aşk yaşadı. 15 yıl evli kaldılar. En güzel şiirlerini Piraye için yazmıştır. Piraye’ye olan mektupları en çok beğenilen eserlerindendir. Fakat hapiste kaldığı son yıllarda kendisini ziyarete gelen kuzeni Münevver’le yakınlaştı ve Piraye’den boşandı.

Hapisten çıkınca Münevver’le evlendi. Münevver’den Mehmed Nâzım adında bir oğlu olmuştur. Üvey oğlu olan Mehmet Fuat ise Piraye’nin oğludur. Nazım Hikmet hapisten çıkınca Türkiye’yi terk ettiği için Türk Hükumeti birtakım engeller koydu ve ailesiyle görüşemedi. Nazım, vatandaşlıktan çıkarıldığı için yurttaşsız kaldı. Bu yüzden dedesinin memleketi olan Polonya’nın vatandaşlığını aldı. Ve sonrasında ise Borzecki soyadını almıştır.

Nazım, 1955 yılında Vera Tulyakova ile tanıştı ve ona âşık oldu. 5 yıl sonra evlendiler. Bu durumun üzerinden çok zaman geçmeden Münevver’in Türkiye’den kaçtığını duydu. Varşova’da Münevver’le görüştü ve Münevver’e Vera ile evlendiğini, birlikte olamayacaklarını dile getirdi. O günden sonra geri kalan tüm hayatını Vera ile geçirdi. Münevver ve oğlu ise Polonya’nın başkenti olan Varşova’da kalıp yaşamaya devam ettiler. Nazım Hikmet’in siyasi hayatı kadar kişisel hayatı da birçok olay ve olgulardan geçti.

Ölümü

3 Haziran 1963 sabahı Nazım her zamanki gibi erkenden kalkar. Aşağı inerek gazete ve mektuplarını alıp koltuğuna uzanarak hevesle okumak onun rutinidir. Onları okurken aklında hep memleket vardır… O sabah da merdivenlerden hızlıca iner, o günün gazetelerini ve gelen mektupları alır. Elindekileri okumak için yukarı çıkmak ister fakat çıkamaz. Birden dizleri çözülür, ayakta duramaz. Eline cebine koyarak kalp hapını arasa da bulamaz çünkü o gün hapını cebine koymayı unutmuştur. Karısını, Vera’sını çağırmak ister. Ama sesi çıkmaz, tüm gücü tükenmiştir. Kapının önünde yığılıp kalır. Ve maalesef kalp krizi geçirerek hayata veda eder…

Vera Nazım’ın bu kez geç kaldığını fark eder ve aşağı inip bakmak ister. Gördüğü ifade şudur; “Oturuk, bacakları uzanık, kolları iki yanına düşük, gazete ve mektuplar önünde saçılmış, mavi gözleri ise yarı açık…”

Nazım Hikmet Vera’ya ölümüne yakın şunları söylemişti: “Öldükten sonra yarım saatliğine uyanmak isterdim, bana bunca acı çektiren yüreğimi görmek, bir de senin ağlayışını işitmek için…

Nazım Hikmet’in “Vasiyet” isimli şiirinden anladığımız üzere Anadolu’da bir köy mezarlığına gömülmekti arzusu. Osmanlı İmparatorluğu’nda doğdu. Sovyet Rusya’da öldü. Mezarı Moskova’da, şiirleri ise binlerce dildedir…

Ruhu şad olsun.

Eserleri

Nazım Hikmet’in kaleme aldığı eserlerin bir kısmı aşağıda listelenmiştir.

Şiirleri

– Karlı Kayın Ormanında
– Bence Şimdi Sen de Herkes Gibisin
– Ben Senden Önce Ölmek İsterim
– Anlayamadılar
– Seni Düşünmek
– Seviyorum Seni
– Ağlamak Meselesi
– Tahirle Zühre Meselesi
– Bir Ayrılış Hikayesi
– Yaşamaya Dair
– Ben İçeri Düştüğümden Beri
– 19 Yaşım
– Mavi Gözlü Dev
– Açlık Ordusu Yürüyor
– Yine Sana Dair
– Açların Gözbebekleri
– Ceviz Ağacı
– Kız Çocuğu
– Bahar Gülü
– 23 Eylül 1945
– Tanya
– Karıma Mektup
– Belki Ben
– Sen Benim Sarhoşluğumsun
– Büyük Taarruz
– Kar Yağıyor
– Güneşi İçenlerin Türküsü
– Beyazıt Meydanındaki Ölü
– Kerem Gibi
– Vasiyet
– Gözlerine Bakarken
– Seni Düşünüyorum
– Bahri Hazer
– Dünyayı Verelim Çocuklara
– Bir Şehir
– İnsanların Türküleri Kendilerinden Güzel
– Ellerinize ve Yalana Dair
– Çocuklar Ölebilir Yarın
– Yaprak Dökümü
– Mavi Liman
– Vapur
– Piraye İçin
– Kavanozdaki Yürek
– Hürriyet Kavgası
– Umut

Oyunları

– Unutulan Adam
– Ferhad ile Şirin
– Bir Ölü Evi
– Kafatası
– Bu Bir Rüyadır
– İnsanlık Ölmedi Ya
– Allah Rahatlık Versin
– Kadınların İsyanı
– Yalancı Tanık
– Her Şeye Rağmen

Romanları

– Yaşamak Hakkı
– Yeşil Elmalar
– Kan Konuşmaz

Öyküleri

– Sevdalı Bulut

Fıkraları

– Temel ile Fadime Fıkraları

Mektupları

– Piraye’ye Mektuplar 1
– Piraye’ye Mektuplar 2
– Çankırı’dan Piraye’ye Mektuplar
– Kemal Tahir’e Mapushaneden Mektuplar
– Cezaevinden Mehmet Fuat’a Mektuplar


Nazım Hikmet Ran Fotoğrafları

Resimlerin üzerine tıklarsanız 1920*1080 formatında görebilirsiniz.

 

Nazım Hikmet’i ve hayatını merak edenler için umarım faydalı bir yazı olmuştur…

 

Kaynak olarak vikipedianazimhikmet.org.tr – ve yazarın kendi eserlerinden yararlanılmıştır.

Yorum yapın